Tarih, özgürlük ve poetika bağlamında Arjen Arî 2025-12-23 09:25:43 AMED - Kürt halkının demokratik hak ve özgürlük mücadelesinin yoğunlaştığı bu dönemde, daima hafızaya seslenmeyi önceleyen şair Arjen Arî’yi anmak hem kültürel hem de politik bir anlam taşır. Onun poetik ve düşünsel yaklaşımı, geçmişin hatırlanması ile toplumsal bilincin güçlendirilmesini birleştirir.  Kürdistan’ın kuzeyinde Kürt halkının hak ve özgürlük mücadelesinin, demokratik bir toplum ve geleceğin inşası ekseninde önemli bir ivme kazandığı bu tarihsel dönemde, Arjen Arî’yi anmak büyük bir anlam taşımaktadır. Muhtemelen hiçbir dönem, Kürtlerin birlik, dayanışma ve kolektif hareket etme gerekliliğini bu denli belirgin ve yakıcı biçimde ortaya koymamıştır. Bu bağlamda, evrensel poetik dili ve düşünsel perspektifiyle her zaman "bîr" (hafıza) olmayı, hatırlatmayı ve "bîr"e (hafızaya) hitap etmeyi önceleyen Arjen Arî’nin anılması, yalnızca edebi değil, aynı zamanda tarihsel ve politik bir önem taşımaktadır.   TARİHSEL BİR KESİTTE ARJEN ARÎ   Bu bağlamda, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın "Özgürlük Sosyolojisi" adlı savunmasından kısa bir alıntıyla çerçeve çizmek yerinde olacaktır. Öcalan, söz konusu çalışmanın 170. sayfasında şu ifadeyi kullanır: "Özgür insan doğasının en temel özelliği, tarihi seçmesi ve tarihle birlikte yaşamasıdır. Bu nedenle tarih, varoluş sürecinin yorumudur…" Bu yaklaşım, Arjen Arî’nin kişiliği, poetik duruşu ve düşünsel perspektifiyle doğrudan ilişkilendirilebilecek güçlü bir teorik zemin sunmaktadır. Arjen Arî’nin edebi ve düşünsel varlığı, tarihle kurduğu bu bilinçli ilişki üzerinden okunabilir; zira o, tarihle birlikte var olmuş ve tarihle birlikte yaşamıştır.   ULUSAL BELLEK, TOPRAK VE ÖZGÜRLÜK   Arjen Arî, üretimleri boyunca toplumsal, ulusal ve insani düzlemlerde Kürt meselesini merkezine almış; uluslaşma sürecini kavrama ve derinleştirme çabasında öncü ve yaratıcı bir şair olmayı hedeflemiştir. Bu doğrultuda, ulusal belleğin yeniden inşasında tarih, toprak ve "özgürlük" kavramlarını kurucu öğeler olarak ele almıştır. Nitekim "Xasenezer" adlı eserinde, "Min ji bîr meke" başlıklı metninde şu ifadeleri kullanır: "Ev axa ra û rehên me be, em ên li ser kit kit darhenar in! Wekî darhenarê pêdiviya me jî, bi rojê heye, bi hewayê heye. Lê heke tu darê bibîrî ji axê, an jî hilbikî/rakî li tevî ra û rehên wê? Wê gavê weke dara hatî birîn, mirovê mirî dê çi bike ji tîhna rojê, ji guvîna bayê ku dê bê?" (Bu toprak damarlarımız ve köklerimizdir; biz tane tane büyüyen nar ağaçlarıyız. Nar gibi bizim de güneşe ve havaya ihtiyacımız var. Peki ağacı topraktan koparırsan ya da kökleriyle birlikte sökersen ne olur? O zaman kesilmiş bir ağaç gibi, ölü insan güneşin sıcaklığını ve rüzgârın sesini ne yapsın?)   Bu pasajda Arjen Arî, bireysel özgürlük ile kolektif "kader" arasındaki bağı kopmaz bir bütünlük içinde ele almakta ve "Azadiya min ya her kesî, ya her kesî ye azadiya min?" (Benim özgürlüğüm herkesin özgürlüğü, herkesin özgürlüğü benim özgürlüğüm?) sorusuyla bu ilişkiyi etik ve politik bir düzleme taşımaktadır.   MİLLİYETÇİLİK DEĞİL, YURTSEVERLİK   Burada özellikle vurgulanması gereken husus, “Arjen Arî ve ulusal bellek” ifadesinin dar anlamda bir milliyetçilik anlayışına karşılık gelmediğidir. Söz konusu olan, ideolojik milliyetçilikten ziyade, yurtseverliktir. Milliyetçilik, bir ideoloji olarak halkın ve ulusun değerlerini araçsallaştırırken; yurt sevgisi, kültürel aidiyet ve farklılıkların korunması yaşamın yeniden inşasına dair etik bir zemine oturur. Bu bağlamda Arjen Arî’nin yaklaşımı, toprağa, emeğe ve kolektif hafızaya dayalı bir varoluş bilinci üretir.   Arjen Arî açısından ulusal bellek; Kürt kimliğini, kültürünü ve tarihini merkeze alan toplumsal bilincin inşa edilmesi ve yeniden canlandırılmasıdır. Bu bellek, bireysel aidiyetin ötesinde, kolektif bir farkındalık sürecine işaret eder. Ona göre ulusal bellek, dil, kültür ve tarih bilinciyle başlar; bu bilinç, aynı zamanda güçlü bir aidiyet duygusu yaratır.   Arjen Arî, ulusal belleği yalnızca bireysel bir kimlik arayışı olarak değil, toplumsal öz-bilinç süreci olarak tanımlar. Toplumun kendi geçmişiyle yüzleşmesi, mevcut koşullarını daha sağlıklı değerlendirmesine ve geleceğe daha sağlam adımlarla yönelmesine imkân tanır. Bu yaklaşım, dile getirdiği "Azadiya min ya her kesî, ya her kesî ye azadiya min?" (Benim özgürlüğüm herkesin özgürlüğü, herkesin özgürlüğü benim özgürlüğüm?) ifadesiyle de doğrudan bağlantılıdır. Bir söyleşisinde bu düşüncesini şu sözlerle pekiştirir: "Em mecbûr in helbesta xwe li ser koka helbesta mayî ava bikin. Bikin dareke geş û gur û pir şax. Yan na, em rabin ser xwe, em helbesteke yan jî şêweyeke helbestê îtxal bikin, sibê dusibe wê xelk henekên xwe bi me bikin…" (Şiirimizi önceki şiirin kökü üzerine kurmak zorundayız. Geniş, gür ve çok dallı bir ağaç yapmalıyız. Yoksa kalkıp bir şiiri ya da şiir biçimini ithal edersek; yarın öbür gün halk bizimle dalga geçer…)   Arjen Arî’ye göre ulusal bellek, özgürlük mücadelesinin temel dinamiklerinden biridir. Kültürel bir alanla sınırlı kalmaz; politik bir bilinç ve direniş hattı da üretir. Bu bağlamda direniş ve dayanışma, ulusal belleğin asli unsurlarıdır. Fiziksel ya da kültürel her türlü inkâra karşı geliştirilen duruş, bu belleği daha görünür ve daha güçlü kılar. Şairin eser ve şiir adlarında da bu yönelim açık biçimde izlenebilir: "Ev Çiya Rûspî Ne", "Şêrgele", vb.   Sonuç olarak Arjen Arî’de ulusal bellek, hiçbir zaman dar ve dışlayıcı bir milliyetçilik çerçevesine hapsolmamıştır. Aksine, kültürel çoğulculuğa ve aydınlanmacı bir perspektife dayanan bir anlayışla ele alınmıştır. Bireysel üretimini toplumunun tarihsel, kültürel ve geleneksel birikimiyle bütünleştirmiş; toplumsal ve kültürel belleği yeniden canlandırmayı hedeflemiştir. Bu yönüyle Arjen Arî’nin Kürtçe (Kurmancî) şiiri, Kürt toplumunun kimliğini tanıma ve demokratik bir toplumsal yeniden inşa sürecine katkı sunan temel bir edebi kaynak niteliği taşımaktadır.   DİRENİŞİN ŞİİRSEL MEKANI   Bu görüşleri pekiştirmek için, bir özet olarak onun eserlerinden şu hususlara işaret edebilir:   Arjen Arî’nin şiiri, donuk ve karanlık günlerde, umudun en çok tükendiği zamanlarda, unutulmuş destansı şiirlerin ülkesinin sözcüsüdür. Duyarlılığıyla Kürdistanî bir haykırıştır. Onun sözcükleri Zerdüştî metinler gibidir. "Zarokên Zerdeşt, xwe nadin dest." (Zerdüşt’ün çocukları teslim olmaz).   Şiiri, Kawa’nın çekicinden sıçrayan bir kıvılcımdır. Herekol’un yankısıdır. "Herekol e, tim li jor e, serî natewîne li ber riman tu carî, bi ar-adaran rohnî, diparêze bi mertalên Medî." (Herekol’dur; hep yüksektedir, boyun eğmez; ateşler gibi aydınlıktır, Medlerin kalkanıyla korur.)   Gabar’dır, Sîpan’dır, Şîmal’dir, Agirî’dir, Bêxêr’dir, Hemrîn’dir, Tûjik’tir… ama aynı zamanda Cûdî’nin eteğidir. Bu yüzden "star e, paxil e, al e, nabe keleh, nakeve destên zaliman." (Serttir, inatçıdır, bayraktır; eğilmez, zalimlerin eline geçmez.)   Bir dayanak, bir sığınaktır; "ji şervanên azadiyê re…" (özgürlük şavaşçılarına…) Sözü direniş sözüdür; bu yüzden "zor dişikê, terr ditewe, netewiyan gel natewe, di dawiya vî şerî de zindiyek dimîne, ew jî ev netewe…" (Zor kırılır, zulüm erir; halklar yok olmaz, bu savaşın sonunda hayatta kalan yine bu halk olur…)   Savaş meydanlarında taviz vermez. "Mirinê serê xwe diçimand li ber mirina wan" der ve çocuklarına isimler verir: "Rizo, Kalo, Berzencî, Qadî, Simko, Barzanî, Mazlûm, Gabar, Mûnzir". Çünkü "Yek dimire sed tolê hiltînin." (Biri ölür, yüzü intikam alır.)   Onun için tutsaklık ölümdür. Bu nedenle "Bê Xweda dikare bike, lê bê ax û al, na!" (Tanrısız olabilir ama topraksız ve bayraksız asla!)   Yaşamın yükü omuzlanmalıdır; bu yüzden haykırır: "navê te Azad be, tu bi xwe çi ma bindest î, navê birayê te Welat be çima tu bê welat î." (Adın Azad ise, sen neden tutsaksın; kardeşinin adı Welat ise, sen neden vatansızsın?)   Çobanın sürüsünü yaylaya salabilmesi gerekir ve "karibe navê berxa xwe deyne Şengilo." (Kuzusuna Şengilo adını koyabilmelidir.)   Akıncıların yağmasını unutturmaz; "ar girtiye qurm, û li dorê dileyîze, çi kiribû, çi bû gunehê dara berû?" (Ateş kuru dallara düşmüş ve etrafında dolaşıyor; ne yapmıştı, o palamut ağacının günahı neydi?)   Onun sözü sözdür; düşmanlıktan düşmana yaranma yoluna sapmaz. Ancak içe dönük olan, simgesel dilinde bir ok gibi keskindir. Okun yarası kapanmadıkça, onun yurt sevgisi de eksilmez; "hooo biraaa! vê xwînê qene tu nerijîne, heyra!" (Hey kardeş! Bu kanı sen dökme bari!)   Aynı zamanda son derece duyarlı ve mütevazıdır. Tarihsel hatalarla yüzleşir, yoldaşlığın ve komşuluğun değerini iyi bilir: "kê da, kê kir ew fermana gewende?.. û em kurdên misilman bûn, kirîvantî li nik me nan bû, bide xatirê xizaniyê, kirîvo em nezan bûn!" (O fermanı kim verdi, kim uyguladı?.. Biz Müslüman Kürtlerdik; kirvelik bizde ekmekti; aile hatırına, kirveydik ama cahildik!)   Özgürlükçüdür; tutsaklığı asla kabul etmez. "Hûn ê biniçniçin û hûn ê biçin! biçin; berî kuç û kevir di we de werbin, biçin;… hema niha, vê kêlîkê, ji vir, rahijin teşkên xwe… û biqeşitin, efendîno!’…" (Gideceksiniz, sürünerek gideceksiniz! Üzerinize taş yağmadan, hemen şimdi bu topraklardan pılınızı pırtınızı toplayın; defolup gidin, efendiler!)   MA / Rêdûr Dîjle