İSTANBUL- Cumartesi Anneleri, 33 yıl önce gözaltına alınarak kaybettirilen Hasan Gülünay’ın akıbetini sorarak, faillerin cezalandırılmasını istedi.
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle bin 60’ıncı kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Karanfiller ve gözaltında kaybettirilen yakınlarının fotoğraflarıyla bir araya gelen Cumartesi Anneleri, bu hafta 33 yıl önce İstanbul’da gözaltında kaybettirilen Hasan Gülünay'ın akıbeti soruldu.
Basın açıklamasını okuyan İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi Jiyan Kaya, dört çocuk babası Hasan Gülünay'ın (32) 20 Temmuz 1992’de Tarabya’daki evinden iş yerine gitmek üzere çıktığını kaydederek, “Bir daha geri dönmedi. Hasan’ın işyerini telefonla arayan bir kişi, Terörle Mücadele Şubesi’nden aradığını ve Hasan Gülünay’ın gözaltında olduğunu bildirdi. Ancak savcılık ve İstanbul Emniyeti’ne başvuran ailesine, Hasan’ın gözaltında olmadığı ve arandığı söylendi. Bunun üzerine aile, memleketlileri olan ve o dönem İstanbul Emniyeti'nde üst düzey yetkili konumda bulunan Hüseyin Kocadağ ile görüştü. Kocadağ, aileye ‘Hasan Gülünay sağ, içeride. İşkence izleri iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar’ dedi. Aile bu bilgiyi kamuoyuna duyurdu. Hasan’la aynı tarihlerde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorguda olan bir tanık (E.Ç.), ağır işkence görmüş bir kişinin yanlışlıkla kendi hücresine konulduğunu, bu kişinin ‘Ben Hasan Gülünay’ım, beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!’ dediğini ve kısa süre sonra yanlışlık fark edilince apar topar hücreden alındığını açıkladı. Bu ifşalardan sonra hem ailenin hem de tanığın evleri polis tarafından basıldı ve konuşmamaları için tehdit edildiler” dedi.
‘YARGI KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARI VERDİ’
Jiyan Kaya, 19 Temmuz 1992’de Gayrettepe’de günlerce işkence gören H. K.’nin polislerin kendisine “Hasan Gülünay’ı öldürdük, sıra sende” dediğini vurgulayarak, “Aile; Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve TBMM dâhil tüm resmî mercilere başvuruda bulundu. 11 Eylül 1992’de İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin soru önergesine verdiği cevap şu oldu: ‘Soru önergesinde ileri sürülen iddialar tamamen asılsız olup, yasadışı bölücü örgütlerin propagandasını yapmaya yöneliktir. Yargı, olayla ilgili delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden, zaman aşımı nedeniyle dosyada ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararı verdi. Ailenin yaptığı itiraz da reddedildi. Bunun üzerine aile, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi, 21 Nisan 2016’da yalnızca ‘yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütülmediğine’ hükmetti. Ancak zamanaşımı sona erdiği için soruşturmanın yeniden açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Kaç yıl geçerse geçsin; Hasan Gülünay için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
GÜLÜNAY’IN KIZINDAN MEKTUP: FAİL DEVLETTİR
Hasan Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay’ın eyleme gönderdiği mektubu İHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Jiyan Tosun okudu. Deniz Gülünay’ın mektup şöyle: “Babam Hasan Gülünay 20 Temmuz 1992’de İstanbul’da gözaltına alındı. O günden beri devlet bize onun nerede olduğunu söylemiyor. Biz onun akıbetini bilmiyoruz, ama biliyoruz ki o dönemin iktidarı, emniyet güçleri, kontrgerilla yapılanmaları, MİT onun kaybedilmesinden sorumludur. Babam bir faili meçhul değil. O, devletin gözaltında kaybetme politikasının bir sonucudur. Onun hikayesi kişisel bir acı değil; bu ülkede muhalifleri susturmak, devrimcileri yok etmek, toplumun hafızasını parçalamak için yürütülen sistematik bir devlet politikasının parçasıdır. Babamın akıbetini sorduğumuzda bize cevap vermeyenler, aslında onun devrimci kimliğine cevap veriyor. Çünkü onu kaybedenler, onu bir kişiden ibaret görmüyordu. Gözaltında kaybetmelerde fail sadece işkenceci polis ya da asker değildir. Asıl fail devlettir. Emri verenler, organize edenler, koruyanlar ve cezasızlık düzenini sürdürenler. Onları kaybedenler, bizi de yok saymak istiyor. Sesimizi kısmak, hafızamızı silmek, teslim olmamızı sağlamak istiyor. Ama bilsinler, biz onları unutmuyoruz. Kaybedilenleri de, kaybedenleri de unutmuyoruz. Ve biliyoruz ki hesap sorulmadan adalet gelmeyecek. Kaybedenleri affetmiyoruz. Failler yargılanana kadar susmuyoruz.”