Jîna Emînî’nin ardından: Kadın özgürleşmeden erkeğin özgürleşemeyeceği anlaşıldı

  • kadın
  • 09:04 16 Eylül 2025
  • |
img
AMED - Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından başlayan “jin, jiyan, azadî” eylemlerine katılan kadınlar, rejimin devam eden baskılarına rağmen toplumdaki değişime dikkat çekerek, “Erkekler, kadınların özgürlüğü olmadan kendilerinin özgür olamayacaklarını fark etti” dedi.
 
İran’da Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından “Jin, jiyan, azadî” direnişinde birleşen İranlı ve Rojhilatlı kadınlar 3 yıldır molla rejimine karşı direniyor. Direnişte yer alan kadınlar, o dönem yaşananları ve direnişin yarattığı değişimi Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
 
İran’da yaşayan kadınların güvenliği nedeniyle haberimizde gerçek isimlerini vermiyoruz. 
 
İŞKENCE VE TECAVÜZ 
 
Direniş sırasında kol ve bacaklarından yaralanan 28 yaşındaki Maryam Marivan, eylemlere katılımın kendiliğinden geliştiğini belirtti. Yıllardır temel haklar ve özgürlük için mücadele edildiğini söyleyen Maryam Marivan, “Bu yüzden hiç tereddüt etmedim. Kız kardeşlerimden birinin öldürüldüğünü duyduğumda komşularımla birlikte sokaklara çıktık. Protestolar sırasında polis aşırı şiddet kullandı. Başından itibaren plastik mermi kullandılar. Daha sonra gerçek mühimmat ve kimyasal gazlar kullanıldı. Savunmasız gördükleri herkesi öldürme niyetiyle hareket ettiler. Hatta birçok insanı öldürdüler. Hapishanelerde hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok fazla işkence yapıldı” diye belirtti. Kendisinin tutuklanmadığını ancak birçok kadının tutuklandığını ve yüzlercesinin idama mahkum edildiğini sözlerine ekleyen Maryam Marivan, “Tutuklanan birçok kadın ve erkeğin tecavüze uğradığını biliyoruz. Tecavüze uğrayan bazı tutukluların intihar ettiğini de biliyoruz. Arkadaşlarımla protestolara katıldık. Ancak ailem korkuyordu, geleceğimden olmamı istemiyorlardı. Ben ise bu sistemde parlak bir geleceğimin olmayacağını biliyordum” dedi. 
 
‘İLK KEZ DEVRİME YAKIN HİSSETTİM’
 
Gündüzleri evlerde fikir alış verişinde bulunduklarını geceleri ise sokaklara çıktıklarını söyleyen Maryam Marivan, “Protestolarda gördüğünüz her şeyi kadınlar yapıyordu. Kadınları sokağa döken şey, rejimin yıllardır dayattığı her şeydi. Ne giydiğimizden nereye gittiğimize kadar hayatımızın her alanına müdahale ediyordu. İran ataerkil bir toplum. Rejim bazı kalıpların yıkılmasına bile izin vermiyordu. Yıllar içinde birçok protesto gördük. Saç tıraşı, başörtüsü yakma ve beyaz başörtüsü protestoları ilk aklıma gelenler ancak devrime bu kadar yakın hissettiğim ilk seferdi. Protestolar dalga dalga tüm ülkelere yayıldı. Protestolardan kaçınacağını düşündüğümüz kişiler bile katıldı” ifadelerini kullandı.
 
‘TOPLUM KADINLARIN ROLÜNÜ KABUL ETTİ’
 
Eylemler sonrası sistemde pek değişiklik olmadığını ancak ailelerde kimi değişimlerin olduğuna dikkat çeken Maryam Marivan, “Erkekler, kadınların özgürlüğü olmadan kendilerinin özgür olamayacaklarını fark etti. Toplum, kadınların protestolardaki liderlik rolünü kabul etti. Kadın aktivizmi artık küçümsenemeyecek bir seviyede. Son yıllarda kadınlar özgürlükçü eylemlere, erkekler ise ekonomik eylemlere daha fazla dahil oluyor. Ancak kadınlar bu sistemden birlikte kurtulabileceğini gördü. Erkeklerin bireysel değişimi hiçbir şey ifade etmiyor. Hem sistem hem de erkek zihniyeti kökten değişmeli. Bunun için mücadeleyi sürdüreceğiz” diye belirtti. 
 
‘PROTESTOALR SÜRÜYOR’
 
Kadınların güçlerinin farkına vardığını vurgulayan Maryam Marivan, şöyle devam etti: “Örgütlenmeyle her şeyin değişebileceğini, bireysel eylemlerin ise işe yaramadığını gördüler. Sadece kadınların birliğinden bahsetmiyorum tüm toplumdan bahsediyorum. Bunun için radikal bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. İran toplumunda son üç yıldır büyük bir baskı var. Sistan ve Belucistan protestoları, Rojava protestolarının yanı sıra İsrail saldırısıyla birlikte kadınlara yönelik baskı önemli ölçüde arttı. Bu dönemde herhangi bir kolektif eylem oluşmamış olsa da kadınlar önceki eylemlerini sürdürüyor. Ülkede şu anda sivil itaatsizlik, çevrimiçi medya protestoları ve tutuklu ailelerinin protestoları sürüyor”. 
 
‘JIN, JIYAN, AZADÎ’ SLOGANI 
 
Protestolar başlayana kadar ‘jin, jiyan, azadî’ sloganını duymadım. Bu slogan hayatın kendisini ifade ediyor. Feminizmle kadınların özgürlüğüne daha çok odaklanmıştık. Ancak protestolar sırasında slogan atıldıktan sonra bu felsefe hakkında daha fazla okuma fırsatı buldum. Bu üç kelime sadece slogan değil; kadınların yıllardır mücadele ettiği özgürlüğün temelini oluşturuyor. Bu üç kelime istediğimiz yaşam felsefesini oluşturuyor. Biz kadınlar özgürlükten bahsederken sadece fiziksel özgürlükten bahsetmiyoruz. Kadınların hayatın her alanına kendi renkleriyle katılmalarını istiyoruz. Bence bu üç kelime hayatın ta kendisini ifade ediyor. Sistemden memnun olmayan aileler bile kızlarının veya kız kardeşlerinin protestolara katılmasını istemedi. Kadınlar hem protestolar sırasında hem de sonrasındaki süreçte ihtiyaç duydukları desteği alamadılar. Uluslararası kadın dayanışmasına ihtiyacı var. Tüm kadınlar karşılaştıkları sorunlarla yüzleşmeli. Şimdi tüm halk Gazze için ayağa kalkıyor; olması gereken de bu. Kadınlara ve bazı toplumsal gruplara yönelik baskının başka ülkelerde de var olduğunu unutmamalıyız. Uluslararası dayanışma kadınların kurtuluşunu daha mümkün kılacaktır. Ancak asıl mesele, insanların evlerinde bir kurtarıcı beklemekten kurtulmaları gerektiğidir. Hiç kimse yabancı bir kurtarıcıyla özgür olamaz. İran halkı birleşecek ve kendi özgürlüğünü yaratacaktır.”
 
‘KADINLARIN CESARETİ REJİMİ ŞAŞIRTTI’
 
Toplumdaki atmosferin alevlendiğini ve insanların katledilmesine tepki olarak alanlara çıktığını söyleyen G.M. de, şunları anlattı: “Birçok kez şiddete maruz kaldım. Kadınlar erkeklerden daha fazla cesaret göstererek, sessizliğini bozdu. Bu durum rejimi şaşırttı. Kadınlar üzerindeki baskı artmıştı ve Jina Emînî’nin ölümü barut fıçısına kibrit atmak gibiydi. Sabrın artık faydası yoktu. Ülkede hala hiçbir şey değişmedi ve baskılar devam ediyor. Tutuklu göstericileri aralıklarla idam ediyorlar. Rejim, küçük kasabalarda kadınlara hala baskı uyguluyor ancak büyük şehirlerde sadece başörtüsünü teşvik ediyor ve deyim yerindeyse baskı uygulamıyor gibi görünüyor. Ancak bu yöntem, devrimin gidişatını normalleştirmeye ve toplumsal protesto riskini azaltmaya neden olabilir. Direniş sonrasında kimi erkeklerden destek görünüyor. Kadınların kendilerini güvende ve emniyette hissetmelerini sağlayacak şekilde davranıyorlar. Hatta bazen sokakta polis tarafından saldırıya uğrayan ve kayıtsız kalmayan kadınları savunduklarını bile görüyorum.” 
 
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel