Gezer: Artık herkes soruyor; Kürt nerede?

img

ANKARA - Spinoza’nın “Gerçekte barış, basitçe savaşın olmayışı değildir, kaynağını ruhun gücünden alan bir erdemdir” sözlerine atıfta bulunan yazar Selahattin Gezer, “Sarmaşık filminde geçen bir repliği artık herkes soruyor: Kürt nerede?” dedi. 

Kürt kimliği hak talebinden öte hegemonik anlatılara karşı alternatif bir yaşam biçimi olarak yükseliyor. 100 yıllık anlayışın Kürtleri tarih dışı bırakma çabalarına rağmen, Kürt direnişi kendi zamansallığını ve mekânlarını kurarak bu dayatmayı boşa çıkarıyor. Kürt halkı, barışı sadece çatışmasızlık değil, etik bir bağ kurma süreci olarak tanımlıyor. “Onurlu barış” kavramı, Kürt direnişinin etkin gücünden besleniyor ve pasif bir uzlaşmadan ziyade aktif bir yaşam paradigması öneriyor. Kürt hafızası, devletin homojenleştirme çabalarına karşı dinamik bir direnişle yeniden üretiliyor. Devlet, Kürt belleğini bastırmak veya araçsallaştırmak için mekânları ve resmi anlatıları kullanırken, Kürtler heterojen bir bellek inşa ederek direnişi canlı tutuyor.
 
 
Araştırmacı-yazar Selahattin Gezer, Kürt sorununun tarihsel, politik, etik ve felsefik boyutlarına dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı. Gezer, "'Adı dahi bilinmeyen bir halkın kurtuluş mücadelesini yürüttük' diyen o insanlar; aslında Kürt hareketinin paradigmasının zamandışı bir zamansallık da ürettiğini ifade etmeye çalıştılar" dedi.
 
Devlet ile Kürt hareketi arasındaki müzakere asimetrisi, yalnızca mevcut politik koşullardan mı kaynaklanıyor, yoksa Türk ulus-devlet inşasının ontolojik bir sonucu mu? Bu asimetriyi ortadan kaldırmak için Kürtler önerilen yapısal reformlar (federasyon-özerklik vb.) Türkiye’nin merkeziyetçi geleneğiyle nasıl uzlaştırılabilir?
 
Yaklaşık yüz yıldır yaşanan bütün kriz-çatışma dinamiklerini hatta Türk ve Kürt halklarının kendilerini ve birbirlerini algılama biçimlerini Türk ulus-devlet inşasının ontolojik karakterinden bağımsız ele almak mümkün değildir. Hatta Türk ulus-devleti, mevcut küresel postmodern durum içinde ulus-devletin ontolojik koşulları değişirken bile kendi geleneksel kodlarını koruma noktasında büyük bir direnç göstermektedir. İnsanlara abartılı gelebilir ama hem Türk ulus-devletinin hem de küresel imparatorluğun karşısında Kürt hareketinin ortaya koyduğu paradigma, aslında bir karşı-küreselleşmenin inşa kabiliyetini özünde barındırmaktadır. Mevcut asimetrinin korunması ve asimetrinin ürettiği şiddetin sürekliliği noktasında devletin bu denli ısrarcı olmasının kökeninde paradigmanın uzanımsal güç üretebilme kudreti yatmaktadır. Çünkü dönüşen bir Kürtlük, Türklüğü de değişime zorlamaktadır.
 
Devlet bunun farkında mı?
 
 
Sarmaşık filminde geçen bir repliği artık herkes soruyor: “Kürt nerede?” İşte tam da bu “nerede”  sorusu belirleyici olmanın kudretini ortaya koyuyor. 
 
Devlet, eğer değişecekse bu değişime kurucu ilkelerinden başlamak zorunda olduğunu iyi biliyor. Böylesi bir değişimde;  Türklüğün ayrıcalık, imtiyaz, üstünlük, katmanları parçalanacak ve dolayısıyla bütün iktidar-güç ilişkileri baştan sona yeniden tanımlanacaktır. Özetle, küresel imparatorluk düzleminde Türk ulus-devleti, bugün ulusal sınırların ötesinde alt emperyalist arzularını temel strateji haline getirmiş bulunmaktadır. Devletin; Ukrayna, Suriye, Kürdistan ve İran coğrafyasındaki etki ve müdahale alanlarını düşündüğümüzde devletli egemenliğin artık salt ulusal sınırlarla açıklanabilir olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. Son olarak uzlaşma-reform konusu da artık sadece Türk ulus-devlet sistemi içinde düşünülemez. Öbür taraftan Kürt hareketinin paradigmasının küresel ve uzanımsal güç dinamiğini hesaba kattığımızda; Kürtler 3’üncü Dünya Savaşı’nın en önemli aktörleri haline gelmiştir. Sarmaşık filminde geçen bir repliği artık herkes soruyor: “Kürt nerede?” İşte tam da bu “nerede” sorusu belirleyici olmanın kudretini ortaya koyuyor. 
 
Barış, yalnızca çatışmanın sonu değil, aynı zamanda karşılıklı bir etik bağ kurma süreci olarak nasıl yeniden tanımlanabilir?
 
Elbette barış, öncelikle etik düzlemde kurulmalı. Dünyadaki çatışma-uzlaşma deneyimleri üzerine uzun dönem çalışmış olan Fisas, “Barışmak istiyorsanız öncelikle bir şeylerden vazgeçmek zorundasınız” der. Bence bu topraklarda Modernist Marksistler de dahil olmak üzere birçok kesimin barış konusunu etiğin değil ahlaki düzlemin problematiği haline getirmiş olması, meseleyi iyice içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Hobbes, “Zira savaş kuvvet yoluyla mücadele etme iradesinin kelimeler veya edimler ile yeterince açık bir şekilde bilinir kılındığı bir zamandan başka nedir ki? Diğer tüm zamanlara barış denir” der. Dikkat ederseniz barışın bu şekilde olumsuzun dolayımı ile kuruluşunun oldukça eski bir tarihi vardır. İşte modernitenin kodlarıyla çalışan bir zihin, bu olumsuzun ahlaki düzlemine sıkışıp kaldığı için ‘onurlu bir barış’ kavramını da doğalında anlamayacaktır. Onurlu barış kavramsallaştırması, barışın bir sıfatı olmasının ötesinde barışın etkin bir yerde kurulmasına gönderme yapar. Kürt halkının yıllarca “Ya Onurlu Bir Barış Ya Görkemli Bir Direniş” sloganlarıyla meydanları inletmeleri bize bir şey anlatmaktadır. Etkinlik düşüncesi bağlamında Spinoza’ya yolumuz düşmektedir. Spinoza, “Politik İnceleme” adlı eserinde şöyle diyecektir: “Gerçekte barış, basitçe savaşın olmayışı değildir, kaynağını ruhun gücünden alan bir erdemdir.” Dolayısı ile barış artık ruhun gücü olarak erdem ile aynı düzlemdedir. Olumsuzlayarak ulaşılan ahlaki edilginliğe karşı olumlama ile ulaştığımız etik-politik bir inşa düzleminde Kürt paradigmasının ürettiği “onurlu barış” kavramı kaynağını ruhun gücünden, etkinliğinden, yani Kürdistan’ın direnen bedeninden almaktadır.
 
Türkiye’de Kürt meselesine dair kurulan tüm resmi ve muhalif diller, Kürtlerin tarihsel hafızasına temas edemediği ölçüde eksik kalıyor. Sizce bu hafıza neden sürekli bastırılmak ya da araçsallaştırılmak isteniyor?  Hafızanın politikleştirilmesi nasıl mümkün olabilir?
 
 
Kürt hareketi, direnişin virtüel kuvvetlerini, tüm geçmişi yani edimselleşmemiş kuvvetlerini yan yana getirerek tüm geçmiş, şimdi ile şu anın varoluşu üzerinden bir kolektif hafıza inşa eder.
 
Hafıza konusu son derece problemli ve tartışmalara açık bir alan. Hafızayı incelerken Marksizmin aşağıdan tarih tezi dahil bütün geleneksel yaklaşımları yapı sökümüne uğratmanın da devrimci bir müdahale olduğuna inananlardanım. Bir direnişi süreç terimleri ile analiz etmek demek onun hem virtüel hem de edimsel kuvvetleri ile analiz etmek demektir. Dikkat ederseniz; devlet devrimcilerden daha fazla hafızaya ihtiyaç duyar. Çünkü devlet yapısal olarak kendinde üretim yapan yani kendi dışarısını içselleştirme yeteneğine sahip değildir ve mülkleştirme yoluyla çalışır. Yüzyıldır devletin hem Kürdistan’da hem Türkiye’de sadece kamusal mekanlar üzerinde yaptığı düzenlemeler bile hafıza inşasına ne denli ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Kürt Hareketi, direnişin virtüel kuvvetlerini, tüm geçmişi yani edimselleşmemiş kuvvetlerini yan yana getirerek tüm geçmiş, şimdi ile şu anın varoluşu üzerinden bir kolektif hafıza inşa eder.
 
Aslında homojenleştirilmiş bir hafızaya değil, tam tersine direniş belleğinin geçmişini bugüne doğru bükerek her gün kendini yeniden üreten bir hafızaya ihtiyacımız var. Arşiv fetişizmi ya da Kürtlüğü soyut bir tarihselliğe sabitleyerek oradan melankoli ve romantizm üreten bir hafızacılıktan devrimci bir edimsellik asla çıkmaz. Dikkat ederseniz, devlet ya da devletli düşüncenin elinden gelen tek şey, bu virtüel kuvvetleri önce homojenleştirilmiş bir edimselliğe indirgemek, sonra da kendi ürettiği homojenliği yok saymaktır. Devletin buradaki asli amacı direnişin de bu homojenlik içinde devinmesini sağlayarak direniş ile daha kolay mücadele etmenin olanaklarını yaratmaktır. Hafıza savaşının en yoğun yaşandığı alanlardan biri de mekanlardır. Mekânın sürekli dönüşümü ile bir yandan hafızasızlaştırma üretilirken bir yandan da bu unutulanın hatırlanması için mekânsal örgütlenmeler, örneğin müzeler ve anıtlar inşa edilir. Burada karışık bir hikâye varmış gibi görünür ama mesele çok basittir. Hafıza her zaman belirli bir mekanla birlikte çalışmak zorundadır ama heryerdeleşmiş bir Kürdistan kavramı ile birlikte bunu düşündüğümüzde derdimiz daha net anlaşılacaktır. Bu durumda artık belirli bir mekâna indirgenebilecek bir Kürdistan yoktur! Homojenleştirilemeyen ve buna direnen bir bellek hem sürekli coğrafyalar üretir hem de kendi “her zamanını” kurar. 
 
Kürt halkı yüz yıldır inkâr edilen bir kimliği taşırken, bu kimliği hem kültürel hem siyasal olarak yeniden üretmeye devam ediyor. Sizce bu direnç hâlini artık sadece bir “hak talebi” değil, aynı zamanda Türkiye’de hegemonik olan tüm anlatılara karşı kurulmuş bir alternatif yaşam biçimi olarak değerlendirebilir miyiz?
 
 
Kürt hareketinin ürettiği paradigma Spinozacı anlamda bir “hak yaratma” pratiğidir. Demokratik modernite kavramsallaştırmasındaki demokrasi kavramı hiçbir zaman belli bir yönetim şeklini çağırmaz, tersine bir yaşam paradigması olarak karşımıza çıkar.
 
Kürtlük gibi devasa parametreleri ve uzamları olan bir meseleyi sadece hak talebine indirgemek doğru değil. Kürt direnişi bir “hak arama değil bir “hak yaratma” dinamiğidir. Hak talebi kavramsal olarak aydınlanma ve hümanist geleneğin devamı olmakla birlikte bedenleri pasifize eden bir araca dönüşmüştür. Oysa bedenleri -ki burada tamamıyla Kürt direnişinin yarattığı beden/i/leri kastediyorum- etkin bir yerden düşünmenin ilk aracı hak-güç dinamiğini esas almaktır. Böylece hak meselesi, bir kudret sorunu halini alır. Spinoza, bir mektubunda kudret konusunda Hobbes ile aynı düşündüğünü ancak aralarındaki farkın, Hobbes’in kudreti sözleşme yoluyla bir devlete/leviathana devrettiğini kendisinin ise bunu asla devretmediğini söyler. Dolayısı ile Kürt hareketinin ürettiği paradigma Spinozacı anlamda bir Hak Yaratma” pratiğidir. Örneğin demokratik modernite kavramsallaştırmasındaki demokrasi kavramı hiçbir zaman belli bir yönetim şeklini çağırmaz, tersine bir yaşam paradigması olarak karşımıza çıkar. Yani soruya dönecek olursak evet bu bir yaşam paradigmasıdır. Kaldı ki gücü de bir mekâna özgülemeyecek kadar kudretli bir paradigma olmasından dolayı sadece Kürtlere ya da Ortadoğu halklarına değil bütün dünya halklarına ve canlılarına çağrıda bulunur.
 
Sizce Kürt halkı sadece bir devlet tarafından değil, “Egemen zaman” tarafından da dışlanmış olabilir mi? Türkiye’nin resmi tarih anlatısı içinde Kürtlerin belleği neden sürekli geleceği olmayan bir geçmiş olarak kodlanıyor? Resmi tarih dışı bırakılmış bir halk, nasıl kendi zamanını kurar?
 
Kürt direnişinin paradigması modern zamanlardan dışlanmak şöyle dursun tersine bu zamanın dışında tamamıyla kendi etkinliği ile tarih sahnesine çıkmıştır. “Adı dahi bilinmeyen bir halkın kurtuluş mücadelesini yürüttük” diyen o insanlar aslında Kürt hareketinin paradigmasının zamandışı bir zamansallık da ürettiğini ifade etmeye çalıştılar. Hegel’in tarih dışılık kavramsallaştırması, tam da bu modernist zamansallığın ürünüdür. Bu şu demek aslında; zamanın homojen bir uzay (mekan) içinde tanımlandığı modern dünyayı gayet iyi biliyoruz. Aynı zamanda kapitalist yaşamın kurulması ve örgütlenmesi için de elzem olan bir homojenleştirmedir bu. Paris Komünü'nde saat kulelerine ateş eden komünarlar oradan dünyaya bir mesaj veriyorlardı. Biz kapitalizmin zamansallığını ret ediyoruz ve zamansallığa müdahale ederken aslında mekansallığı parçalıyoruz. Kürt hareketinin paradigması tam da kendi bedeninden gelen etkin gücü ile yani kendi kendini üretme gücü anlamında zamanı homojen değil heterojen bağlar kurmanın düzlemine çeker. Yani Dewreşê Evdî’yi Şengal Dağlarından Musul Ovasına inerek Semitik ordularına ağır darbeler indiren Aryenik bir gerilla olarak hikayeleştirmek, üretilen bu heterojenliği belli bir zamandışılığa çekmektir. Zamansız bir zaman üretimi denilen şey tam da budur.
 
 
Dewreşê Evdî’yi Şengal dağlarından Musul Ovasına inerek Semitik ordularına ağır darbeler indiren Aryenik bir gerilla olarak hikayeleştirmek, üretilen bu heterojenliği belli bir zamandışılığa çekmektir. Zamansız bir zaman üretimi denilen şey tam da budur.
 
 Kürt’ü tanımamak, Türk’ü tarif etmenin zorunlu eşiği hâline mi geldi?
 
Zorunlu eşik, çok güzel bir tanımlama. Bahsettiğin bu zorunlu eşik Kürtlük ile Türklüğün karşılaştığı günden itibaren hep böylesi bir ilişkisellik üzerinden ilerlemektedir. Siyah nasıl beyazla karşılaştığı gün siyah olduğunu fark ettiyse; beyaz da siyah ile her karşılaşmasında kendini siyahın inkârı ve alt özellikleri üzerinden tanımlamıştır. Bu tartışma bizi beyaz Avrupalının ırkçılık tarihinin en başlarına kadar götürür. Abbas Vali, bir kitabında “Ne zaman Türklerin kendine bakışı değişirse Kürtlerin de kendine bakışı değişecektir” der. Bu belirleme kısmen doğru olmakla birlikte oraya bir şerh de düşmek gerekiyor. Kürtlerin kendine bakışı artık Türklük dünyasının asimetrisinin dışında bir yerde de kendini üretmektedir. Son yıllarda Türkiye’de yükselen korkunç bir cinsiyetçiliğin eşlik ettiği ırkçılık devlet ile halk arasındaki bütünleşik durumu daha da perçinleyerek Türklük Sözleşmesini yavaş yavaş Türklerin Sözleşmesi’ne doğru evirmiştir. İmamoğlu protestolarında faşist yığınların egemen sisteme yönlendirecekleri tepkilerini çoğunlukla Kürtlere yöneltmesini de biraz buradan okumak gerekir. Membi, “Beyaz Avrupalı, ırkçı bilinçaltını görmek istiyorsa ilk önce Afrika’ya nasıl baktığına baksın” derken tam da bunu kast etmişti.
 
Yüzyıllık inkâr ve bastırma politikalarına rağmen Kürtler hâlâ sevinmeyi, yas tutmayı, kutlamayı sürdürüyor. Sizce bir halkın kolektif duygularını canlı tutabilmesi, politik mücadelesinin neresinde durur? 
 
Neredeyse iki yüz yıldır direnen bir Kürtlüğün ortaya çıkardığı duygulanımları mücadeleden yalıtık bir tarzda sadece psikolojikleştirmek ya da kaba bir indirgemecilikle “Kürtler bu kadar direngen, Kürtler bu kadar neşeli, Kürtler bu kadar kederli” şeklinde ölçeklendirmek duygular sosyolojisini sosyolojik kadastroculukla karıştırmaktır. Örneğin Kürtlerin Newroz konusundaki devrimci inadının arkeolojisini yapacaksak orada çekilen halayların ve giyilen elbiselerin sosyal medyadaki beğeni sayısına değil, 1992/93 yıllarında yüz yirmi beş evladının cenazesini sokaklardan toplayan bir halkın inadına bakmamız gerekiyor. Bu durum tam olarak “öznellik üretimidir.” Bu gündelik hayatın her taraftan tepemize çöken biyopolitikasına karşı direnişin biyopolitikasıdır.
 
 Kürt çocukları konuşmayı öğrenmeden önce anadillerinin sakıncalı olduğunu sezerek büyüyor. Bu “sessizlikle terbiye edilme” hali, Kürt olmayı nasıl bir duyguya, nasıl bir suskunluğa dönüştürüyor? Yaygın bir görüş olarak öne çıkan “Politik olan bu travmatik başlangıçta mı başlar” sorusu bunu doğrular mı yoksa asıl travma “Türklüğün yok oluşu” korkusunda mı mevcut?
 
Anadil şiddetini çocukluğundan itibaren bütün çıplaklığıyla yaşamış biri olarak söylüyorum; Politik olan travmatik bir başlangıçtan doğmaz. Bu ülkede bütün ezilenler başkasının diliyle mükemmel konuşmak zorunda bırakılmıştır ve o yüzden kendi anadillerinde çoğunlukla ya kekeme, ya peltek ya da lal kalmışlardır. Ama öbür taraftan oluş her zaman katlanılamaz olanın içinde büyür. Eğer çocukluğumuzdan itibaren her gün yüzleştiğimiz bir mücadele gerçekliği olmamış olsaydı bugün bizler bambaşka bir hikâyenin içinde olmuş olurduk. Kürt oluş denilen kavramsallaştırma ile sadece Kürtlerin değil Türklerin de oluşa girmesi gerektiği bir oluştan söz ediyoruz. Sorduğunuz soruyu biraz tersine çevirelim: Türkler açısından çoğunluğun ya da egemen olanın belirli bir homojenliği sürdürmesi açısından bu travma Türklere daha çok uyuyor. Kürtlerin anadilinde eğitim talebini Türklüğün yok oluşu olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur bu topraklarda. O yüzden Sarmaşık filminde herkes oldukça travmatik bir şekilde her yerde Kürdü arıyor. Eğer biz tartışmayı Freud-Lacan hattının içinden sürdürürsek evet travma Türkün travmasıdır.
 
MA / Fırat Can Arslan

Diğer başlıklar

24/04/2025
09:06 Cezaevindeki kitap yasağı yargıya taşındı
09:06 Tutsaklardan 'süreç karşıtı' medyayı boykot çağrısı
09:05 Girdi maliyetleri, DEDAŞ ve kuraklık: Araziler kuru, çiftçi borçlu
09:04 Maurizio Acerbo: Öcalan'ın önerileri barışın anahtarıdır ve evrensel değerdir
09:04 9 yıldır hastalığı teşhis edilemeyen tutsağın dişleri döküldü
09:00 24 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
08:41 Marmara Denizi'nde 4.6 büyüklüğünde deprem
08:22 Qamişlo’da halklardan Ermeni Soykırımı anması
08:02 Hewlêr'de önemli görüşme
07:56 Ankara'da gözaltına alınan öğrenciler serbest
23/04/2025
22:21 Ankara’da öğrencilere polis müdahalesi: 11 gözaltı
21:18 Sağlık Bakanı: 236 kişi depremden etkilendi
20:55 DEM Parti ile Adalet Bakanı Tunç’un görüşme saati belli oldu
19:50 İçişleri Bakanı: Depremde can kaybı yaşanmadı
19:23 HDK, DEM Parti ve DBP heyetinin ziyaretleri sona erdi
18:28 Deprem nedeniyle Gezi Parkı'nda kurulan çadırlara polis müdahalesi
18:09 Tişrîn Barajı’ndan seslendiler: Zafere kadar eylememiz sürecek
17:47 Hol Kampı’ndaki güvenlik operasyonu sona erdi
16:24 Wan’da 1 Mayıs programı belli oldu
16:16 İstanbul’da okullar 2 gün tatil edildi
16:13 Gözaltındaki 3 öğrenci serbest bırakıldı
16:07 Fransa Dışişleri Bakanı’ndan Bağdat’a ziyaret
16:06 İstanbul Valiliği: Can kaybı yok, 151 kişi yaralandı
15:48 Ticaret odaları ve borsalarından çağrı: Nisêbîn Sınır Kapısı açılsın
15:44 Erdoğan: Sıkıntılı bir durum görünmüyor
15:41 İstanbul'da 3 saatte 51 deprem
15:27 Deprem sonrası halk Gezi Parkı’na sığındı
15:18 Çelik’in taziyesine kitlesel ziyaret
15:05 Büyükçekmece'de iki ayrı deprem
15:02 Gülcan Kaçmaz Sağyiğit: Hasta tutsaklar için acil adımlar atılsın
14:50 Amed’de 1 Mayıs'ın adresi İstasyon Meydanı
14:48 ‘Kadın ölümlerinin üzeri intihar denilerek örtülemez’
14:31 AFAD: Can kaybı ve yıkım ihbarı bulunmamaktadır
14:21 Yer bilimci Naci Görür: Asıl deprem 7'nin üzerinde olacak
14:16 Edirne Valiliği ve Silivri Belediyesi'nden deprem açıklaması
14:00 Kazada yaşamını yitiren 8 kişi Colemêrg’te defnedildi
13:59 İstanbul Valiliği: Herhangi bir yıkım ihbarı alınmadı
13:54 Eş Genel Başkanlar: Tüm imkanlarımızla İstanbulluların yanındayız
13:45 Bakan Uraloğlu'ndan deprem açıklaması
13:27 ÖHD'li Bilice'nin ilk duruşması yarın görülecek
13:25 Naci Görür: Fay enerji biriktiriyor, dikkatli olmak lazım
13:03 İstanbul'da art arda deprem
12:55 Mahkemeden Trump'ın medya kuruluşlarını kapatma kararına durdurma emri
12:53 Kayyım 23 Nisan'da çocukları ağlattı!
12:52 İstanbul'da deprem
12:14 DEM Parti yarın Bakan Tunç'la görüşecek: Masada hangi konular var?
12:03 Kürtçe sözlük 'örgütsel' sayılmıştı: AYM’den ihlal kararı
11:35 Hasta tutsak Çam'ın infazının ertelenmesi için başvuru
10:41 DEM Parti MYK'si toplandı
10:17 AKP’li başkan ‘husumet’ gerekçesiyle hizmeti kesti!
09:50 'Çekilme' iddiaları ve dengeler
09:20 Şirnex Belediyesi'nde şişirilmiş fatura vurgunu
09:07 'Proje okul atamaları şeffaf, denetlenebilir olmalı'
09:06 Alevilerin talebi: Eşit yurttaşlık, inanç özgürlüğü ve barış
09:05 Kadınlardan 'sezeryan' tepkisi: Yönetmeliği geri çekin
09:04 Koyunlarını satıp yolcular için han inşa etti
09:03 Ölümlerin ve ihlallerin gölgesinde 23 Nisan
09:01 Bir oğlunu yitirdi, bir oğlu PKK'de: Tek taraflı barış olmaz
09:00 23 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
22/04/2025
23:24 HDK, DEM Parti ve HDP heyeti Hewlêr’de temaslarını sürdürüyor
22:48 Kayıp kadının cenazesi bulundu
21:28 İsrail’in saldırılarında 30 kişi hayatını kaybetti
21:13 Hindistan'da silahlı saldırı: 20 turist yaşamını yitirdi
21:10 ABD'de yönetimin kapatma kararı aldığı medya kuruluşu çalışanlarından eylem
21:07 Eskişehir’de 3 öğrenci gözaltına alındı
20:46 'Barış' forumunda tarihi fırsatın yakalandığı vurgulandı
20:27 AKP’li belediyenin onarmadığı yolu köylüler yaptı
20:12 Ankara Kadın Platformu: Dr. Ayşe Uğurlu'nun yanındayız
20:02 DEM Partili kadınlar İzmir’de 1 Mayıs çalışmasına başladı
19:56 DEM Parti ve Adalet Bakanı görüşmesinin günü netleşti
19:49 Katar ve Mısır, Gazze'deki savaş için yeni formül önerdi
19:09 Amed’deki bahar şenliğine 7 bin çocuk katıldı
18:45 Önder’in tutsak arkadaşlarından 'geçmiş olsun' mesajı
18:28 İskeleden düşen inşaat işçisi Remzi Çar yaşamını yitirdİ
18:16 DAKAP: Bedenimize yönelik tahakkümü kabul etmiyoruz
17:52 Wan’daki kazada 7 kişi hayatını kaybetti
17:44 Ali İsmail Korkmaz’ın portresi okuduğu fakültenin duvarında
17:17 Silopiya’da ‘Dünden bugüne Kürt basını’ konulu panel
17:10 Özel: Falyalı ile Soylu arasındaki ilişkiyi biliyoruz
16:37 Gülistan Doku dosyasındaki deliller yeniden incelemeye alındı
16:30 Gülsün Tan için taziye
16:22 Kaymakamlıktan 'Orhan Doğan Barış Parkı' ismine ret
16:10 Önder’in tedavisi 7'nci gününde: Baro ve farklı çevrelerden ziyaret
15:57 Foçalılardan belediyeye sosyal tesis tepkisi
15:37 Mezopotamya Tarım ve Hayvancılık Fuarı başladı
15:36 İzmir'de 2 belediyede iş bırakma eylemi
15:06 Gazeteci Rabia Önver ifade verdi
14:55 Yeni Yaşam davası ertelendi
14:52 Tahliye edilen Özge Özbek'e coşkulu karşılama
14:29 Bakırhan: Artık önemli ve yeni gelişmeler olsun
13:54 Çocuğa sistematik tecavüz davasında beraat
13:28 Amed'de Kürt Gazeteciler Günü etkinliği
13:12 Birçok kentte 'Barış ve Demokratik Toplum' startı
13:04 Eşbaşkanlar Şedal ve Zeydan beraat etti
12:51 Gazeteci Gök’ün yurt dışı yasağı yine kaldırılmadı
12:44 Bakırhan'dan Öcalan mesajı: Sürece ivme kazandıracak gelişmeler yaşanmalı
12:36 Çelik'in cenazesi 6 yıl sonra ailesine verildi
12:34 DEM Parti’den Kürt Gazeteciler Günü açıklaması
12:17 Şişli Belediyesi'ne kayyım atamasının iptali için dava açıldı
12:09 Kalp krizi geçiren tutsak Çam cezaevine geri gönderildi
12:08 Nimet Tanrıkulu davasına 'birleşme' ertelemesi
12:07 Tutsak Uysal: Tekli hücreye alındık
12:06 10. Amed Tiyatro Festivali başlıyor
11:51 Wan’da şüpheli kadın ölümü
11:47 Haber-Sen'den 'İHS' talepleri
11:31 Mazlûm Ebdî: Ulusal konferans 26 Nisan’da gerçekleştirilecek
10:56 Maden ocağı 22 kat büyütülmek isteniyor
10:20 Avukatlardan İmralı başvurusu
10:02 Gezer: Artık herkes soruyor; Kürt nerede?
09:47 Balıkesir'de şüpheli kadın ölümü
09:46 Tişrîn'de taraflar uzlaşmaya yakın
09:37 Ölümle sonuçlanan ihmalin görüntüsü ortaya çıktı
09:33 Hesandin'de yaşam tehdit altında
09:30 Kürt Gazeteciler Günü: 127 yıllık direnişin mirasçılarıyız
09:17 ‘Kadının bedenine değil şiddete müdahale edilsin’
09:14 Yurttaşlar çözüm için Meclis'i işaret ediyor
09:13 Hasta tutsağın tahliyesi 6 ay daha ertelendi
09:12 Erdoğmuş: Barış ve demokrasi mücadelesi Kürtlerin omuzlarına yüklenmemeli
09:10 AYM kararına rağmen tahliye edilmiyor
09:09 'Kuyu tipi' cezaevlerine karşı açlık grevi eylemi
09:08 Bağımsız tiyatrolara 'boykot' etkisi: Linçe maruz kaldık
09:07 Berwarî: Silahlı gruplar sorunu çözülmezse Irak zarar görecek
09:07 Ailesinden 6 kişiyi çatışmalarda yitirdi: Devlet samimiyse adım atmalı
09:05 Çoban Pazarı’nda sıkı pazarlık
09:00 22 NİSAN 2025 GÜNDEMİ
21/04/2025
23:50 Hamid Hüseyinnejad Heydaranlu idam edildi
23:25 CHP’li eski belediye başkanına ev hapsi
23:18 Hol Kampı’ndaki operasyonda bir DAİŞ’li yakalandı
23:08 BM: İsrail 50 gündür Gazze'ye yardım girişini engelliyor
22:27 ESP ve SGDF’li tutsaklar tecride karşı açlık grevine başladı
22:17 DEM Parti’den Önder’e: Haydi Sırrı Abi bu mücadeleyi de kazan
22:04 DEDAŞ Mêrdîn’de çiftçilerin trafolarına el koydu
21:33 Agirî’de halk toplantıları: Mücadeleye sahip çıkalım
21:25 Kadınlar yasağa karşı eylemde: 2025 aile yılı değil mücadele yılı
20:49 BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen'e yine ev hapsi!
20:40 Kütahya'da 4.3 büyüklüğünde deprem
20:21 Özge Özbek tedavi için tahliye edildi
20:11 Ömer Çelik’ten ‘süreç’ açıklaması: Bu ay yeni gelişmeler olabilir
19:52 Alevi katliamına karşı insan zincirine katılım çağrısı
19:11 Öcalan’dan Önder'e mesaj: Ona bağlılığın gereği barış çabasını pratikleştirmekten geçer
18:20 Binlerce TÜPRAŞ işçisi iş bıraktı
18:08 ‘Çocuk Bahar Şenliği’ne yoğun ilgi
18:01 DEM Parti İmralı Heyeti hastanede açıklama yapacak
17:52 Şirnex’te 1 Mayıs startı verildi
17:28 Kayseri’de erkek şiddeti
17:08 Yazar Mehmet Serhat Polatsoy tutuklandı
17:06 Rojhilatlı tutukludan haber alınamıyor
17:03 DEM Parti'den ertelenen görüşme için Adalet Bakanlığı'na başvuru
16:06 Barış Annesi Sakine Arat için mevlit
16:05 CHP'den 'küfür' başvurusu