İSTANBUL - Gazetecilerin her koşulda barış gazeteciliği yapması gerektiğini belirten Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, "Kürt sorunun temelde çözülmesi için biz gazetecilerin çaba harcaması gerekiyor" dedi.
Kürt sorunun çözümüne dair yaklaşık 7 aydır başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci'nde medyanın rolü önemini korurken kimi basın yayın organlarının sürece dair saldırgan iktidara yakın medyanın dilinin ise "teslim alma" dili kullanması bu çerçevede yayınlar yapması dikkat çekiyor.
Süreçte medyanın rolü ve dilini değerlendiren Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin girişimlerini ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'na" dikkati çekti. Kürt medyasının çağrıyı "büyük bir heyecanla" desteklediğini söyleyen Bildirici, iktidara yakın medyanın ise Bahçeli'nin çağrısına daha sakin ve uzak kaldığının altını çizerek, "Fakat Tayyip Erdoğan'ın da devreye girip süreci desteklediğini açıklamasıyla, iktidar medyası açısından da bir tereddüt kalmadı ve süreci desteklemeye başladılar. Fakat muhalif medyaya -CHP'ye yakın medya demiyorum, genel muhalif medyayı kastediyorum- bakıldığında ise orada daha bir tereddütle karşılandı. Bu sürecin ne kadar ve nasıl süreceği ilk başta belli olmadığı için biraz da uzak davranıldı. Fakat Abdullah Öcalan'ın çağrısının gelmesiyle muhalif medyanın da desteği kesinlikle arttı. PKK'nin sembolik silah bırakma töreninden sonra herkes Abdullah Öcalan'ın çağrısına uyulduğunu, Kandil ve Türkiye tarafındaki PKK'lilerin silah bıraktığına kani oldu. Bu kani olmayı medya açısından söylüyorum. Fakat yine de muhalif medyanın bir kısmı hala bunu tereddütle karşılıyor. Çünkü nasıl ilerleyeceğini bilmiyor. Ama iktidar medyası ise sürekli 'PKK’nin silahlarının bir kısmını MİT'in devralacağı, kurulacak komisyonda bazı yasal değişikliklerin yapılacağı, suça karışmamış PKK'lilerin Türkiye'ye geleceği' şeklinde sık sık haberler veriyor. Sanırım bunda iktidar çevrelerinde yeterince somut ve net açıklama yapılmasının da etkisi var" ifadelerini kullandı.
GAZETECİ HER KOŞULDA BARIŞTAN YANA OLMALI
Sürece dair PKK yöneticilerinin açıklamalarından ne beklediklerinin çok açık olduğunun vurgulayan Bildirici, iktidar kanadında ise Meclis'te kurulacak komisyon ismi konusunda bile tam bir görüş birliği olmadığına ifade etti. Bildirici, süreçte medyanın rolüne işaret ederek, "Bir gazetecinin, silahın susmasını, insanların ölmemesini, kan dökülmesinin istememesi diye bir şey düşünülemez. Gazetecinin her zaman her koşulda barıştan yana olması gerekir. Barış gazeteciliği yapması gerekir. Evet, barışa giden yolda bazı aksamalar varsa gazeteciler olarak bize düşen bu aksamaları ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Bu sorunun sadece silah sorunu olmadığını ve bunun temelinde sosyal, siyasal nedenler yattığını da ortaya koyup, bunların çözülmesini istemektir. Yoksa bugün silah bırakılır, yarın başkaları silah alır. Onun için sorunun temelde çözülmesi için biz gazetecilerin çaba harcaması gerekiyor" diye konuştu.
Medyanın barış gazeteciliği ilke ve kurallarını uyması gerektiğine vurgulayan Bildirici, "Nedir barış gazeteciliği? Her şeyden önce soruna ya da çatışmaya tek yanlı bakmamak, iki yanlı bakmak, iki taraftan açıklamalarına dayanarak haberleri, yorumları oluşturmaktır. Ama daha da önemlisi sadece çatışmaya odaklanmak değil; onu yaratan sorunlara odaklanmak, sorunu daha geniş boyutlu görmek ve geleceğe odaklanmak gerekir. Barış gazeteciliğinin özü budur. Hepimizin güvenliğini, geleceğini çok yakından ilgilendiren bu soruna karşı yandaşı olduğumuz siyasi partiyi, savunduğumuz dünya görüşünü bir kenara bırakmak durumundayız. Çünkü bu sorun gerçekten hepsinden çok daha önemlidir" diye belirtti.
SÖZCÜ GAZETESİNİN DİLİ
Bildirici, sürece karşıt haberler yapmasıyla gündeme gelen Sözcü gazetesinin 21 Temmuz'da "200 PKK'li 72 saatte bırakıldı" manşetini anımsatarak, "200 sayısı çok afaki bir sayıydı. Bir gazeteci haber yazarken somut sayılar verebilir. Şu yerde şu zamanda bırakıldılar gibi somut sayılarla bilgi verebilir. Ama yuvarlanmış sayı veriyorlardı. Bu zaten haberde kuşku uyandırıyordu. İkincisi ise AYM'nin bir kararı var ve bu uygulanıyor. Biz gazeteciler bugüne kadar siyasi iktidar AYM kararlarını uygulamıyor diye yakınmıyor muyduk? Neden AYM kararı uygulanıyor diye bundan rahatsız olunuyor? Üstelik Adalet Bakanlığı'ndan bu habere dair yalanlama geldi. 'Adalet Bakanı bizi doğruladı' gibi bir ifade kullanıp 200 sayısıyla haberlere devam ettiler. Bu daha da üzücü. Eğer bir gazeteci, haberi resmî kurumlar tarafından yalanlanıyorsa o zaman ya özür diler, haberini düzeltir ya da haber doğrudur deyip belgesini ve kanıtlarını ortaya koyar. Haberin kanıtlarını ortaya koymadan aynı haberde ısrar edilemez. Bu en azından iyi niyetli bir davranış olmaz. PKK'nin sembolik silah bırakma töreninin ardından Sözcü, 'PKK şehit Üsteğmen'in görüntüsünü yayınladı' diye bir haber yapmışlardı. Ben baktım. PKK o görüntüyü 3 yıl önce yayınlamış. 3 yıl önceki görüntü yeni oldu diye verilmesi gazetecilik açısından doğru olmaz" şeklinde konuştu.
'HEPİMİZİN ELEŞTİRİYE İHTİYACI VAR'
Gazetecilikte editoryal bağımsızlığın çok önemli olduğunun altını çizen Bildirici, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Gerek Kürt medyasında gerek yaygın medyada gerek de muhalif medyada, dünya görüşümüz ne olursa olsun, yakın olduğunu hissettiğimiz partilerden ve siyasi görüşlerden uzak durursak bu ülkedeki barışa daha çok hizmet edebiliriz. Çünkü herkesin, hepimizin eleştiriye ihtiyacı var. Ama bir tarafa ait hissedilip, bağımsızlığa önem verilmezse bu sefer eleştirilemez olunur. Ben maalesef Kürt medyasında da böyle bir çizgi görüyorum. PKK’ye yönelik bütün eleştirilerden kendilerini muaf tutuyorlar. Kürt medyasının en büyük eksikliklerinden birisi budur ve ben bu muaf tutma halinin Kürt medyasının beklentilerine de zarar vereceğine inanıyorum."
'KULLANILAN DİL ÇOK ÖNEMLİDİR'
Kullanılan dilin çok önemli olduğunu söyleyen Bildirici, şöyle devam etti: "Bu ülkedeki herkesin farklı beklentileri olabilir ve şu anda yaşanan süreci çok farklı değerlendirebilir. Ama önemli olan kimsenin kimseyi kırmadan, geçmişte yaşanan her şeyi bir kenara bırakıp geleceğe bakması diye düşünüyorum. Biz gazetecilerin daha önce kullandığımız sözcükleri, tanımlamaları sürecin ilerlemesine zarar verecektir. Hep 'Bu ülkede yaşayan herkes birbirinin dostudur, öyle olmalıdır' diye söylenir. Onu sağlamanın yolu dilimizi değiştirmekten ve barışçıl bakmaktan geçiyor."
MA / Melik Çelik